Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
Osmanlı Kültür ve Medeniyeti
Bir devleti tanımak için o devletin düzenini iyi kavramak gerekir. Osmanlı tarihi içerisinde Osmanlı kültür ve medeniyeti önemli konulardan biridir. Osmanlı kültür ve medeniyeti Osmanlıların kurduğu devlet idaresini bir bütün olarak kapsar.
Osmanlı Devletinde Yönetim Anlayışı
Osmanlı Devletinde yönetim anlayışı Osmanlı kültür ve medeniyeti açısından çok önemlidir.
Osmanlı Devleti’nde Hükümranlık Anlayışı
Osmanlı Devletinde hükümranlık anlayışının temelinde şu üç unsur görülmektedir;
- İslam Hukuku,
- Eski Türk gelenekleri,
- Fethettikleri yerlerin geleneksel uygulamalarına dayanıyordu.
İslâm hukukuna göre;
İslam Hukukuna göre; Hâkimiyet Allah’a aittir. Hükümdar Allah’ın vekili olarak halkı, adaletle yönetmek, yönetilenler ise hükümdara boyun eğmek zorundadır. Aynı zamanda İslam’ı yaymak için faaliyet yürütmek amacını savunmaktadır Osmanlı Devletinde de İslamiyet’i yaymak ve bu amaç uğruna gaza ve cihatta bulunmak anlayışı vardır.
Eski Türk geleneklerine göre;
Hükümdara devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanılıyordu (Kut anlayışı). Bu anlayış Cihan hâkimiyetine uzanan felsefenin temelini oluşturmuştur.
Fethettikleri yerlerin geleneksel uygulamalarına göre;
Osmanlı Devleti çok uluslu bir yapıya sahip olmakla beraber hiçbir zaman Türkler dışındaki unsurlara baskı yapıp onların dinlerini ve milliyetlerini değiştirme yoluna gitmemiş, aksine her milleti ve dini kendi yaşayışlarında serbest bırakmıştır.
Hükümdarın (Padişahın) Görevleri
İslâm inancına göre halk (tebaa) padişaha bırakılmış kutsal bir emanettir. Padişah; Allah'ın emaneti olarak kabul edilen halka;
Adaletli davranmak, onları korumak Kanunlara uygun olarak devleti yönetmek, Sınırları güvenlik altına almak.
Yeni fetihlere çıkarak halkın refahını arttırmak ve İslâmiyet'i yaymakla yükümlüdür.
Osmanlı Devletinin zaman İçerisindeki Yönetimsel Yapısı
Osmanlı kültür ve medeniyeti içerisinde devletin yönetimsel yapısının önemli bir rolü vardır.
Mutlak Monarşi
Tek kişinin egemenliğine dayalı yönetim anlayışına Mutlak Monarşi denilmektedir. Osmanlı Devleti kuruluşundan 1876 Meşrutiyetin ilan edilmesine kadar geçen süre içerisinde Mutlak Monarşi anlayışıyla idare edilmiştir.
Osmanlı hükümdarları Bey, Gazi Hüdavendigar, Padişah, Sultan, Han, Hakan, Hünkâr unvanlarını kullanmışlardır.
Teokrasi
Devletin din kurallarına göre idare edilmesine denilmektedir. Osmanlı Devletinin temeli dini kurallara dayalıdır. 1517'de Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesiyle teokratik yapı güçlenmiştir.
Saltanat
Hükümdarlığın babadan oğla geçmesi şekline denilmektedir. Saltanat sistemi Osmanlı kültür ve medeniyeti içerisinde yönetim anlayışının temelini oluşturur.
Osmanlı Devleti her ne kadar Müslüman bir devlet olsa da devletin kurulmasındaki temel esas, eski Türk devlet geleneği olan Kut anlayışıdır. Bu anlayışa bağlı olarak, devlet hükümdar ve ailesinin ortak malıdır. Bu anlayış, Türk devletlerinde sık sık taht kavgasının yaşamasına neden olmuş, kendinden önceki birçok Türk devletinin merkezi otoritesinin zayıflamasına ve yıkılmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti, merkezi otoritesini arttırmak için bu anlayışta çeşitli dönemlerde değişikliğe gitmiştir. I. Murat zamanında “Devlet padişah ve oğullarının malıdır.” anlayışı getirilmiştir. Bu anlayış saltanatın sülaleden aileye geçişini sağlamış böylece sistem daraltılmıştır.
I. Murat'ın bu anlayışı Fatih Sultan Mehmet tarafından tekrar değiştirilmiştir. Fatih Kanunnamesinde ‘Devlet hükümdarın malıdır.” anlayışı benimsenmiştir. Ayrıca en güçlü şehzadenin tahta çıkmasını sağlamak içinde, kardeş katlini caiz hale getirilmiştir.
I. Ahmet zamanında Ekber ve Erşad sistemi uygulanmaya başlandı. Böylece Osmanlı hanedanı içerisinde en bilgili ve en yaşlı olanının tahta çıkmasını sağlamıştır. Kardeş katlinin önüne geçmek için uygulamaya sokulan bu anlayış, birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sistemden önce Şehzadelerin devlet yönetiminde tecrübe kazanmasını sağlamak için sancaklara vali olarak gönderilirlerdi. Ancak Ekber ve Erşad sistemiyle birlikte, bu uygulamadan vazgeçilmiş, şehzadeler kontrol altında tutmak için sarayda bir odada tutulmaya başlanmıştır. Bu sisteme ise
Kafes Usulü denilmiştir.
Merkeziyetçilik
Osmanlı Devleti tam merkeziyetçi bir devlettir. Yönetim ve denetim tamamen merkezde (başkent = payitaht) toplanmıştır.
İmparatorluk
Osmanlı Devleti; Osman Bey zamanında Aşiretten beyliğe, Orhan Bey zamanı da Beylikten Devlet e, Fatih zamanında imparatorluğa geçiş yapmıştır.
Meşrutiyet
Hükümdar ve halkın ortak yönetim anlayışına Meşrutiyet denilmektedir. Osmanlı Devleti 1876’da II. Abdülhamit döneminde I. Meşrutiyeti ilan ederek rejim değişikliğine gitmiştir. Meşrutiyetle birlikte Osmanlı tarihinde bir ilk olarak Kanun- i Esasi ilan edilmiş ülke genelinde seçimlere gidilerek Osmanlı Mebusan Meclisi açılmıştır.
Padişah
Devletin mutlak hakimi olan Padişah Yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendisinde toplamıştır.
Devlet adamlarının padişaha bağlılıklarını bildirirlerdi. Buna biat etmek denilmiştir.
Padişahların tahta geçiş törenlerine Kılıç Alayı veya Cülus denmiştir.
Padişah tahta çıktığında askere Cülus Bahşişi dağıtırdı.
Padişah emir ve buyruklarına ferman denilmiştir, (berat - Kanunname de denir.)
Osmanlı’da Hükümdarlık Sembolleri
- Hutbe okutmak,
- Sikke (para) bastırmak,
- Davul çaldırmak, (Mehter - Nevbet - Bando) Sancak ve Tuğ diktirmek,
- Devlet adamlarının biat (bağlılık) bildirmesi,
- Eyüp Sultan türbesinde Kılıç kuşanması,
Merkez Teşkilatı (Devlet Yönetimi)
Osmanlı merkez teşkilatı kültür ve medeniyet açısından önemlidir. Çünkü Osmanlı Devletini güçlü kılan en önemli unsur teşkilatın güçlü olmasıydı.
Saray; devlet yönetiminin merkezi, hem de padişahın özel hayatının geçtiği yerdir. İlk saray Bursa’da yapılmıştır. Daha sonra başkent Edirne’ye taşınınca Edirne’de de saray inşa edilmiştir. İstanbul’un fethi ve başkent yapılmasıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından Topkapı sarayı inşa edilmiştir. Topkapı sarayı XIX. yüzyıla kadar padişahların yaşadığı ve devletin yönetildiği yer olmuştur. Lale dönemi ve sonrasında İstanbul’da birçok saray ve köşk inşa edilmişse de bunlar içerisinde en önemlisi Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı olmuştur.
Topkapı Sarayı kendi içinde üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; Enderun, Birun ve Harem’dir.
Saray Görevlileri
Yeniçeriağası: Yeniçeri ordusunun komutanıdır.
Müteferrika: Saray hizmetlisidir. Enderun’dan çıkma iç oğlanlardan oluşmaktadır. Padişahın çeşitli işlerini gören görevlilerdir.
Çeşnigir: Sarayın mutfağında görev yapan aşçılardan oluşmaktadır. (Mutfak işleri) Kiler odası görevlisi
Çavuşlar ve Kapıcılar: Elçilik ve haberleşmeden sorumludurlar.
Seyisler: Saray binek hayvanlarından sorumlu olan kişilerdir.
Darphane emiri: Para basımından sorumlu olan görevlidir.
Hasodabaşı: Padişahın giyim kuşamından sorumlu olan devlet görevlisidir.
Silahtar: Silahlar ve cephanelikten sorumludur.
Yeniçeriler: Birun’daki en önemli grubu yeniçeriler oluşturmaktadırlar. Doğrudan padişaha bağlı olup, yeniçeriağası’nın yönetimindeki bu grup padişah ve sarayın güvenliğinden sorumludur.
Atlı bölük halkı: Yeniçeri ocağının süvari kısmıdır. Sipahiler, silahtarlar, sağ - sol garipler, sağ - sol ulufeciler bu gruptandır.
Sipahiler - Silahtarlar: Padişahın yakın korumalığını yapan görevlilerdir.
Sağ - sol garipler: Bayrağı ve sancağı korurlar.
Sağ - sol Ulufeciler: Hazinenin güvenliğinden sorumlu olan askeri birliktir.
Haremağası: Harem görevlisidir.
Kadın efendi: Padişahtan erkek çocuğu olan hanımlarına verilen isimdir. 16. yy’da ise Haseki denilirdi.
Valide Sultan: Padişahın annesine verilen isimdir.
Saray devletin yönetildiği, padişah ve ailesinin yaşadığı aynı zamanda eğitim - öğretim verilen yerdir.
İstanbul’un Yönetimi
Osmanlı Devleti için başkentlerin (payitaht) ayrı bir önemi vardır. Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan şehirler İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul’dur. Osmanlı Devleti bu şehirlere ayrı bir önem vererek birçok yatırımlar yapmış, imar işlerine önem vermişlerdir.
Payitaht olan İstanbul devletin yönetim merkezidir. Devlet merkezi olan İstanbul'un yönetimi diğer illerden ayrı tutulmuştur.
İstanbul'un disiplin ve güvenliği Veziriazamın sorumluluğundadır.
İstanbul'un en yüksek mülki amiri ise (Vali) Taht Kadısı’dır. (İstanbul Kadısı)
İstanbul şehrinin güvenliğinden Yeniçeri Ağası (Subaşı) sorumludur.
Belediye işlerinde şehremini (belediye başkanı = Şehremini), imar işlerinden mimarbaşı, çarşı pazar ticaret işlerinden Muhtesip sorumludur.
Divan-ı Hümayun
Her türlü devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı yerdir. Bugünkü Bakanlar Kurulu niteliğindedir.
Divan aynı zamanda Yüksek Yargı Organı’dır. Aynı zamanda Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay'ın görevini üstlenmiştir.
Sarayın Kubbealtı denilen bölümünde toplanırdı. Burada görev yapan vezirlere bu sebepten dolayı Kubbealtı vezirleri de denilirdi.
Devletin birinci derecedeki siyasi, idari adli, askeri, örfi ve mali bütün işler burada görüşülür ve karara bağlanırdı.
Divan-ı Hümayun Danışma organıdır. Son söz padişahındır.
Divan-ı Hümayun’un Dört temel görevi vardır. Bunlar Siyasi Yetkileri, Hukuki yetkileri, idari yetkileri, Ekonomik ve Mali yetkileridir.
Divan-ı Hümayun dışında veziriazam konağında toplanan; İkindi, Çarşamba ve Cuma Divanları, Veziriazamın sefere çıkarken topladığı; Sefer Divanı, Yeniçeri maaşlarının dağıtması için toplanan; Ulufe Divanı, Padişahın yabancı elçileri topladığı; Galebe Divanı, olağanüstü hallerde toplanan divana ise Ayak Divanı denilirdi.
Divanın Siyasi Yetkileri
Devletin idaresi, Devlete karşı işlenen suçların ortadan kaldırılması, suçluların cezalandırılması, nüfus hareketlerinin kontrolü, Gayr-i Müslimlerin olduğu yerlerde, Osmanlı hukukunun uygulanması gibi işler gerçekleştirilirdi.
Divanın Hukuki Yetkileri
Padişahın ferman ve buyrukları dışında kanun hazırlamak, kadı ve naipleri teftiş etmek, örf-i davalarda ilk yargılamayı yaparak hüküm vermek, yüksek yargı organı görevini yapmaktır.
Divanın İdari Yetkileri
Vakıf, eğitim ve tüm idari hizmetlerin denetimini yapar. Bu kurumlarda görev yapacak olan kişilerin ataması ve bunların teftişi işleri yapılırdı. Fethedilen bölgelerin tahririni yapar. Mahkeme sayısını ihtiyaca göre artırırdı.
Divanın Ekonomik ve Mali Yetkileri
Hazineden para çıkartmak, para bastırmak ve vergi işlerini düzenlemek divanın görevlerindendir.
Seyfiye Sınıfı
Yönetim ve askeri işlerinden sorumlu sınıftır.
Veziriazam: Padişahtan sonra devletin en yetkili kişisidir. Veziriazam padişah adına tam yetkilidir ve padişahın mührünü taşırdı.
Padişah adına divan toplantılarına önemli davalara başkanlık ederdi.
Fatih kanunnamesi ile Divana veziriazam başkanlık etmeye başlamıştır.
Padişah sefere çıkmadığında Serdar-ı Ekrem unvanıyla orduya veziriazam komuta ederdi.
Fatih dönemine kadar köklü ailelerden gelenler veziriazam olurken bundan sonra devşirme kökenliler bu göreve getirilmiştir.
Veziriazama ait kendi divanı vardır. Bu divana İkindi Divanı denilirdi. Özellikle büyük divanda bitmeyen ve acelesi olan işlerin halli için Veziriazamın konağında toplanan divana denilirdi.
Vezirler (Kubbealtı vezirleri): Veziriazam’ın yardımcılarıdır. Orhan Bey döneminde divan teşkilatı ve vezirlik makamı oluşturulmuştur. Ancak zaman içinde devlet meselelerinin artması ile birlikte vezir sayısında içinde artış olmuştur. Fatih kanunnamesi ile vezir sayısı artmıştır.
Kaptan-ı Derya: Donanmanın genel komutanıdır. Önceden divana gerektiğinde çağrılarak fikri alınırken Kanuni Sultan Süleyman zamanında daimi üye olmuştur.
Yeniçeri Ağası: Yeniçeri ordusunun komutanıdır.
Seyfiye kolu, divandaki bu temsilcilerle birlikte Beylerbeyi, Sancak Beyi, Kapıkulu Zabitleri ve Tımarlı Sipahilerden oluşur.
Kazasker (Kadıasker)
Kazaskerlik makamı I. Murat zamanında kurulmuştur. Fatih zamanında Rumeli Kazaskeri ve Anadolu Kazaskeri olarak iki kuruma bölünmüştür. Kazasker şeyhülislamın yardımcılarıdır.
Adalet işlerinden sorumlu olup divana gelen davaları inceler ve karar verirlerdi.
Kadı, müderris ve müftülerin atamasını yapar, terfilerini yapardı.
Medreselerden mezun olan kişilerin atamaları da Kazasker tarafından gerçekleştirilirdi.
Ulemanın işlemleri ruznamçe adı verilen kayıt defterlerinde tutulurdu.
Şeyhülislam
Kazaskerle birlikte, din işleri, vakıf idaresi, eğitim kurumlan ve mahkemelerin denetimi işine bakardı. Şeyhülislam görevinden alınır veya emekli olursa Rumeli Kazaskeri Şeyhülislamlık makamına getirilirdi.
Yapılan işlerin, divan kararlarının dine uygun olup olmadığına dair verilen karara fetva denir. Fetva veren kişiye Müftü veya Şeyhülislam denir. Fetva verme yetkisine ise İfta denirdi.
Şeyhülislam protokol açısından Veziriazamla eşittir.
Kalemiye Sınıfı
Mali ve idari işlerde görevli olan memurlar sınıfıdır. En üst düzey temsilcileri ise Nişancı ve Defterdardır.
Nişancı: Devletin bütün yazışmalarını yapan kişidir. Dış ülke hükümdarlarına yazılacak nameleri yazar. Vezirlerin menşur ve beratlarını yazar ve inceler. Name, menşur ve beratlara, padişahın tuğrasını çeker.
Fethedilen yeni toprakların kayıtlarını tutmak, bunları tahrir defterlerine kaydetmek görevlerinden en önemlileridir.
Deftername-i Amire denilen Osmanlı defterhanesi nişancının sorumluluğundadır.
Reis'ül Küttap
Nişancı’nın yardımcısıdır.
Reis’ül Küttap dış işlerinden sorumludur, dış devletlerle yapılacak olan yazışmalardan sorumludur.
Reis’ül Küttap başkanlığında oluşturulan kalemler (bürolar) aracılığı ile yazışmalar yürütülürdü. Bütün kalemlerin başındaki kişiye beylikçi denirdi.
Defterdar
Mali işlerden sorumlu en üst rütbeli kişidir. Divan toplantılarının daimi üyesi padişah malının vekili ve temsilcisidir.
Padişahın şahsına ait özel sen/etine iç hazine, devlet gelirlerinin toplandığı ülke harcamalarının yapıldığı hazineye ise dış hazine denilirdi. Defterdarın emrinde bulunan mali işleri yürüten bürolar (kalemler); Ruznamçe Kalemi, Maliye Emirleri Kalemi, Tarihçi Kalemi olarak görevliler bulunurdu.
Devletin bütün gelirlerini yazan Ruznamçe Kalemi, Maliye ile ilgili fermanları yazan Maliye Emirleri Kalemi, diğer kalemlerin hazırladığı belgelere tarih koyan Tarihçi Kalemi’dir.
Memleket Yönetimi (Taşra Teşkilatı)
Osmanlı Devleti tam merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Fetih hareketlerine bağlı olarak sınırların her geçen gün genişlemesi ülke yönetiminin giderek zorlaşmasına neden olmuştur.
Osmanlı Devleti yönetimi kolaylaştırmak için ülke topraklarını yönetim birimlerine ayırmıştır. Bu birimler; eyalet, sancak, kaza ve köylerden oluşmaktadır.
Eyaletler
Osmanlı Devleti’nde yönetim birimleri içinde en büyüğü eyaletlerdir.
I. Murat Döneminde Rumeli’de ki sınırlarının genişlemesi üzerine Rumeli Beylerbeyliği, Yıldırım Bayezid Döneminde ise Anadolu’da sınırların genişlemesi üzerine, Anadolu Beylerbeyliği oluşturulmuştur. Yükselme dönemine gelindiğinde sınırların üç kıtaya hakim olmasıyla eyalet sayısı arttırılmıştır. Osmanlı Devleti bu eyaletlerin idaresi için merkezden Beylerbeyi adıyla devlet yöneticisi göndermiştir. Beylerbeyleri Seyfiye sınıfından olmakla beraber üst düzey memur sıfatındadırlar.
Sancak, kaza ve köy yöneticileri beylerbeyliğine bağlıdır.
Sefer sırasında Beylerbeyi kendine bağlı olan sancak beyleri, zeamet ve tımar beyleri ile bunlara bağlı askerlerin başında orduya katılırdı.
Eyaletlerin güvenliği subaşı tarafından sağlanır, yargı işleri ise eyalet kadısı tarafından yürütülürdü. Eyaletlerde beylerbeyinin başkanlık ettiği Eyalet divanı bulunurdu.
Merkeze Bağlı Eyaletler (Saliyanesiz)
Merkeze yakın eyaletlerdir. Tımar sisteminin uygulandığı bu eyaletlere yıllıksız eyaletler (Saliyanesiz) denirdi. Topraklar has zeamet ve tımarlara ayrılmıştır.
Saliyanesiz Eyalet: Toplanan yıllık vergilerin hazineye değil de devlette görev yapan devlet memurlarına rütbesi oranınca bırakılan topraklara denilir.
Rumeli beylerbeyliğinin merkezi Manastır, Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi Kütahya’dır.
Özel Yönetimi Olan Eyaletler (Saliyaneli)
Merkezden uzak eyaletlerdir. Tunus, Cezayir Mısır, Basra, Yemen, Habeş. Trablusgarp ve Bağdat bu eyaletlerdendir. Tımar sisteminin uygulanmadığı eyaletlerdir. Bu eyaletlerin gelirleri doğrudan devlet hazinesine giderdi. Bu eyaletlerden iltizam yoluyla vergi toplanırdı.
İltizam Sistemi
Bu sistem ile merkezin belirlediği yıllık vergi mültezim denilen zengin kişi tarafından devlete peşin ödenir. Mültezim kâr payı koyarak halktan bu vergileri toplardı. Mültezim dirlik sahibinin haklarına sahiptir.
İltizam Sitemi ilk olarak Fatih Sultan Mehmet dönemi itibariyle uygulanmaya başlanmış, II. Mahmut dönemi itibariyle kaldırılmıştır.
Özerk Yönetimi Olan Eyaletler
İç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devletine bağlı eyaletlerdir. Yöneticilerini Osmanlı padişahı atardı. Bunlar Kırım Hanlığı, Eflak, Boğdan ve Hicaz Emirliği’dir. Her yıl Osmanlı’ya vergi verirler, savaş zamanı asker gönderirlerdi.
Hicaz kutsal topraklar olduğundan bu bölgeden vergi alınmaz, asker istenmezdi.
Mısır beylerbeyine - Hıdiv, Eflak beylerbeyine - Voyvoda, Kırım beylerbeyine - Giray denirdi.
Sancaklar
Kazaların birleşmesi ile oluşan yönetim birimine sancak adı verilmiştir. Osmanlı Devleti Sancakların yönetimini gerçekleştirmek için merkezden, Sancak Beyi adıyla idareci atamıştır. Sancak Beyleri seyfiye sınıfından seçilirdi. Sancakların asayişinden Sancak Subaşı’sı sorumlu olup, adalet işlerine ise Sancak Kadısı bakardı.
Kazalar
Kazaların başında kadılar idareci olarak görev yapardı.
Kadılar, kazaların yöneticisi, yargıcı ve belediye başkanıdır.
Kazaların güvenliğinden ise Kaza Subaşı’sı sorumludur
Taşra Yönetimindeki Diğer Görevliler
Muhtesip: Osmanlı Devletinde çarşı ve pazarlarda Esnafı, üretimi, ürünün kalitesini ve ürünlerin fiyatlarını denetler. Aynı zamanda çarşı ve pazarlarda tartı ve ölçülerin denetiminden de sorumludurlar.
Kapan Eminleri: Köylüden tarım ürünlerini toptan alınması, satılması sırasında ürünlerin kapanlarda (büyük tartı) tartılmasını ve ürünün adil bir şekilde vergilendirmesini yapıp dağıtımını sağlayan görevlidir.
Beytülmal Emini: Kamu haklarını ve devlet çıkarlarının korunmasını sağlayan görevlidir.
Gümrük ve Bâc Eminleri: Şehir ve kasabalarda zanaat ve ticaret faaliyetlerinde bulunanlardan vergi toplayan ve genel düzeni sağlayan kişidir.
Mahalle ve Köy Teşkilatı
Toplumun en küçük yerleşim birimlerini mahalle ve köyler oluştururdu.
Her mahalle ve köyde cami ve okul bulunurdu.
Köy yöneticisine Köy kethüdası (kizir, muhtar) denirdi.
Köyün güvenliğini yiğitbaşı sağlardı.
Toprak Sistemi
Osmanlı toprak düzeni Selçuklu Devletinin toprak düzeninin bir devamıdır. Osmanlı kültür ve medeniyeti için toprak yönetimi çok önemlidir. Çünkü Osmanlı Devleti’nde ekonomi tarıma dayalıdır. Bundan dolayı toprak sistemine büyük önem verilmiştir.
Mülk Arazi
Kişilere ait olan topraklardır.
Mülk arazi sahipleri topraklarını miras olarak bırakabilir, satabilir, vakıflara hibe edebilirdi.
Mülk araziler Öşiriye ve Haraciye olarak ikiye ayrılırdı.
Öşiriye (Öşür Topraklar)
Müslümanlara ait mülk topraklardır. Bu topraklar fethedildiği zaman Müslümanlara verilmiş ya da fethedildiğinde Müslümanlara ait topraklardır. Her yıl devlete ürün üzerinden Öşür Vergisi verirlerdi. Öşür, ürünün onda biri kadarıdır.
Haraciye (Haraç Topraklar)
Gayri Müslimlere ait mülk topraklardı. Ürünün beşte birini Haraç vergisi olarak devlete verirlerdi.
Vakıf Arazi
Geliri sosyal hizmetlere ayrılan topraklardır.
İslâmiyet’e gönülden bağlanmış varlıklı Müslümanların hayır için alın teri ile kazanılmış mal varlıklarının bir bölümünü, insanlık yararına olacak şekilde sonsuza kadar hizmete sunmasıdır.
Devletin temel görevleri arasında bulunan Sosyal Hizmetlerin yerine getirilmesinde vakıfların katkısı çok büyük olmuştur.
Vakıflar sağlık ve eğitim alanında devletin vermesi gereken hizmetleri üstlenmiştir.
Vakıf hizmetleri hukuksal bir sözleşme ile belgelendirilmiştir. Malını vakfeden kişiye vâkıf denirdi.
Bir kişinin malını vakfedebilmesi için yetişkin ve özgür olması, vakfedilen malın kendisine ait olması ya da kullanma hakkına sahip olması gerekiyordu. Vâkıfa bırakılan mala mevkuf denilirdi.
Taşınır ve taşınmaz mallarını vakfeden kişinin ve tanıkların huzurunda imzalanan belgeye vakfiye denirdi.
Vakıf yöneticisine "mütevelli" denilmiştir.
Vakfedilen mal satılamaz, devredilemez, Devletin korumasında olan vakıfların işleyişine padişahlar bile karışamazdı
Osmanlı Devleti'nde vakıflardan şu alanlarda yararlanılmıştır;
- Kuruluştan itibaren yapılan fetihler sonucu Anadolu ve Balkanlar’da uygulanan iskân (Türkleştirme) faaliyetlerinde,
- Köy, kasaba, kaza ve şehirlerin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması ve belediye hizmetlerinin sağlanmasında,
- Yollar ve yollar üzerindeki kervansarayların yapılmasında,
- Sağlık, eğitim, öğretim alanlarındaki hizmetlerin karşılanmasında.
- Vakıflarda toplanan Avarız akçesi sayesinde Mahalle ve köylerin ortak giderlerin karşılanmasında,
- Vakıflarda biriken paraların kredi olarak tüccarlara verilmesi, ticaretin gelişmesinde etkili olmuştur.
- Medreseler eğitim ve öğretim görevlerini vakıflar sayesinde gerçekleştirmiştir.
- Sakatlanan uçamayan kuşlar için bile barınak yapılmıştır.
Vakıf kuruluşları Şer-i Hukuk kurallarına göre yönetilmiştir. Vakıfların genel idaresine Kazasker ve Şeyhülislam bakardı.
Vakıflar eğitim, din, sağlık, bayındırlık gibi sosyal ve kültürel alanlarda hizmet vermişlerdir.
Kervansaraylarda üç gün her şey bedavadır. Bunların giderleri vakıflardan karşılanmıştır.
Miri (Emir-i) Arazi
Mülkiyeti devlete ait olup, kullanım hakkı köylüye verilen arazidir. Köylü bu toprakları satamaz ve devredemezdi.
Üretimin devamlılığını sağlamak için üç yıl toprağı işlemeyen köylüden toprağın kullanım hakkı geri alınırdı.
Osmanlı Devleti’nde feodal sistemin ortaya çıkmamasında en önemli faktör toprağın büyük bölümünün devlete ait olmasıdır.
Miri Araziler
Havas-ı Hümayun Topraklar: Geliri doğrudan padişaha ayrılan topraklardır.
Mukataa Topraklar: Geliri doğrudan hazineye giden, iltizam sisteminin uygulandığı topraklardır.
Malikâne Topraklar: Üstün hizmet gösteren komutan ve devlet adamlarına geliri ayrılan topraklardır.
Paşmaklık Topraklar: Geliri padişahın ailesine ve kızlarına ayrılan topraklardır.
Yurtluk Topraklar: Geliri sınır boylarını koruyanlara ayrılan topraklardır Bunlar gönüllü Türkmen beyleridir. Bu sistem Balkanlarda uygulanmıştır.
Ocaklık Topraklar: Geliri kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan topraklardır.
Dirlik Topraklar: Gelirleri devlet memuruna ve askere maaş karşılığı olarak ayrılan topraklardır.
Bu toprağı ekip biçme hakkı üzerinde yaşayan köylüye aittir.
Köylü devletin belirlediği vergiyi dirlik sahibine verirdi.
Dirlik sahipleri elde ettikleri gelirleri oranında
Cebellü denilen atlı asker yetiştirirlerdi.
Dirlik gelirlerine göre üçe ayrılmıştır.
Has: Divan üyelerine, beylerbeyi ve sancak beylerine verilirdi.
Zeamet: Kadı, Subaşı, Kale komutanları, divan kâtipleri ve orta dereceli memurlara verilirdi.
Tımar: Kılıç hakkı olarak başarılı askerlere ayrılan topraklardır.
Dirlikler devlet memurlarının gelirlerine göre dağıtılmıştır. Bu dağılımı yapan devlet adamı Nişancı’dır.
Has ve zeametler memurun görevi devam ettiği sürece, tımar ise ömür boyu verilirdi. Suç işlerse Tımar sahibinden alınırdı. Tımar sahibi ölünce aynı koşullarda mirasçılarına verilirdi.
I. Murat zamanında gerçek anlamıyla uygulanan Dirlik (Tımar) sistemi sınırların genişlemesiyle yaygınlaştı.
Dirlik sistemi XVI. yüzyıl sonlarında bozulmaya başladı. Tımarların rüşvet karşılığı verilmesiyle bu sistem çökmeye başlamıştır.
Dirlik (Tımar) Sistemi ile
Üretimin devamlılığı sağlanmıştır.
Hazineden para çıkmadan her an savaşa hazır büyük bir atlı askeri birlik elde edilmiştir. Dirlik sahiplerinin vergi karşılığı yetiştirdiği Cebellü askerlerden oluşan orduya Eyalet Ordusu veya Tımarlı Sipahiler denmiştir.
Aynı toprak üzerinden köylü, Dirlik sahibi ve Cebellü askerlerin ihtiyaçları karşılanmıştır.
Hazineden para çıkmadan memurun maaşı ödenmiştir.
Tımarlı sipahiler bölgede huzur ve güveni sağlayarak, jandarma görevini üstlenmişlerdir.
Dirlik sistemi sayesinde merkezi otorite, ülkenin en uç noktalarına kadar sağlanabilmiştir.
Vergilerin tam ve zamanında toplanması sağlanmıştır.
Dirlik sahipleri bulundukları köylerde imar işlerini yaptırmak zorundadır. Bu sayede en ücra köylere kadar imar işleri götürülmüştür.
Dirlik sisteminde toprağın mülkiyeti devlete aitti. Köylü kullanılmasından sorumluydu. Köylü belirli şartları yerine getirmek, toprağı işlemek zorundaydı. Toprağı üç yıl işlemezse toprağın kullanma hakkı elinden alınırdı. Devlet köylünün güvenliğini, ihtiyacını karşılamak zorundaydı.
Dirlik (Tımar) sistemi II. Mahmut zamanında kaldırıldı. Devlet memuruna hazineden maaş ödenmeye başlandı.
Osmanlı Devletinde 1858 Arazi kanunnamesi ile Miri arazilerin bir bölümü belirli koşullarda özel mülkiyete geçmesine izin verildi.
Ordu ve Donanma
Osman Bey zamanında düzenli bir ordu yoktu. Cihat yapma amacıyla toplanan alperenler ve gaziler mücadele ediyordu. Konur Alp, Samsa Çavuş, Aykut Alp, Akçakoca ve Abdurrahman Gazi cihat yapma amacıyla Osmanlı’ya katılan Türkmen beyleridir.
Orhan Bey zamanında Yaya ve müsellemler ordusu kuruldu. Bu ordu Osmanlı Devleti'nin ilk düzenli ordusudur.
I. Murat döneminde Kapıkulu Ordusu (Yeniçeri Ocağı) kuruldu.
Kapıkulu Ordusu (Hassa Ordusu)
- Padişaha bağlı merkez ordusudur.
- I. Murat zamanında (1363) kuruldu. Usulsüz alımlarla III. Murat zamanında bozulmaya başladı.
- II. Mahmut zamanında kaldırıldı. (1826)
- Kışlalarda bulunurlar, evlenmezler ve devamlı askerdirler.
- Üç ayda bir ulufe denilen maaş alırlar, her padişah değişiminde cülus bahşişi alırlardı.
- Devşirme ordusudur.
Pencik Kanunu ile oluşturulan bu sisteme göre esir alınan Hıristiyan çocukların beşte biri devlete aitti. Pencik oğlanlar, Müslüman Türk gibi yetiştirilir ve Kapıkulu ordusunun temelini oluştururlardı.
Osmanlı Devleti’nde fetihlerin yavaşlamasıyla esir Hıristiyan çocukların sayısı azalınca, Osmanlı’da yaşayan birden fazla erkek çocuğu olan gayri Müslim ailelerin sağlıklı ve gürbüz erkek çocuklarından birisi alınır oldu. Devşirilen Türk İslâm kimliği kazandırılan çocuklar acemi oğlanlar kışlasına gönderilir, askeri eğitim başlamadan seçime tabi tutulurlar yetenekli ve zeki olanlar Enderun'a diğerleri Kapıkulu ocaklarına gönderilirdi.
Kapıkulu Süvarileri
Sipahiler ve Silahtarlar; padişahı ve padişah çadırını korumakla görevli askeri birliktir.
Ulufeciler; Saltanat sancaklarını ve savaş ganimetlerini koruyan askeri birliktir.
Garipler; Hazineyi ve ordu ağırlıklarını korurlardı.
Kapıkulu Piyadeleri
Acemi Ocağı: Devşirilen çocukların ilk defa askeri eğitim aldığı bölümdür.
Yeniçeri Ocağı: Kapıkulu piyadelerinin en önemlisidir. Savaş sırasında ordunun merkezinde bulunarak padişahın koruyuculuğunu üstlenirlerdi. Savaş sonrası Divan muhafızlığı ve İstanbul’un güvenliğini yeniçerililer sağlardı.
Topçu Ocağı: Osmanlı ordusunda gerekli topları dökmek, geliştirmek ve kullanmak bu ocağın görevidir.
Top Arabaları Ocağı: Ağır topların savaş alanlarına ya da gerekli yerlere götürülmesini sağlardı.
Cebeciler: Yeniçeri ordusunun silahlarının yapımı, bakımı ve onarımı bu ocağın görevidir.
Humbaracılar: Havan denilen el topunu ve Humbara denilen el bombalarını yapıp kullanan sınıftır.
Lağımcılar: Kale kuşatmalarında tünel kazarak, fitil döşeyerek kale duvarlarını yıkma işini gerçekleştiren teknik bir ocaktır.
Sakalar: Kapıkulu ordusunun su ihtiyacını karşılayan ocaktır.
Yeniçerililer askerliğin dışında hiçbir işle ilgilenmezlerdi ve emekli olana kadar evlenemezlerdi.
Eyalet Ordusu
Eyalet ordusunun temelini Tımarlı Sipahiler oluştururdu. Tımarlı sipahiler dirlik sahiplerinin yetiştiği Cebellü askerlerden oluşan ordudur.
Cebellü askerlerin tüm ihtiyaçlarını Dirlik sahipleri karşılardı. Hazineden para çıkmadan oluşan bir ordu olup tamamen Türkmenlerden oluşurdu.
Bu askerler aynı zamanda üretici durumundadır, barış zamanları köylü ile birlikte toprağı ekip biçer ve tarımla uğraşırlar, bulundukları yerin güvenliğini sağlarlardı.
Tımarlı sipahiler mazeretsiz savaşa katılmadıklarında dirlikleri ellerinden alınırdı.
Tımarlı sipahiler, atlı ve hafif silahlı askeri birliklerdir.
Eyalet Ordusuna katılan diğer Kuvvetler de şunlardır: Geri Hizmet kıtaları, Öncü kuvvetler ve Kale Kuvvetleridir.
Geri Hizmet Kıtaları ordunun ihtiyaçlarını karşılayan yayalar, yörükler ve müsellemlerdir. Yol açmak: siper kazmak, ordunun geçeceği yolları temizlemek, köprüler yapmak, askere yiyecek taşımak, kaleleri onarmak bunların işidir.
Öncü Kuvvetler savaş sırasında ordunun önünde yer alan kuvvetlerdir. Bunlar akıncılar, beşliler ve delilerdir. Akıncılar, düşman içine sızarak bilgi toplarlar. İlk yıpratma saldırısını yaparlar, Deliler ve Beşlilerde ülke sınırlarını korurlardı.
Eyalet Ordusu savaş sırasında toplanırdı. Savaş zamanında Cebellü askerleri, bağlı bulundukları Tımar beyiyle, sancak beyinin emrine katılırlardı. Sancak beyleri de beylerbeyinin emrine girerlerdi. Toplanan bu ordunun başında padişah bulunurdu. Padişah sefere çıkmadığında onun yerine Serdar-ı Ekrem unvanıyla Veziriazam orduyu komuta ederdi.
Kale kuvvetleri ve Azaplar; gönüllülerden oluşurdu. Azaplar, halk arasından seçilen gönüllü askerlerdir. Kale korumalarında görevlendirilirlerdi.
Yardımcı Kuvvetler
Anadolu beylikleri Kırım Hanlığı Eflâk ve Boğdan Beyliği gibi Osmanlı Devleti’ne bağlı devlet ve beyliklerin gönderdiği destek kuvvetlerdir.
Donanma
Karesioğulları beyliğinin alınmasıyla Osmanlı’nın ilk donanması oluşmuştur.
Aydınoğulları’nın da Osmanlı’ya katılması deniz gücünün artmasını sağladı.
Osmanlı Devleti’nin yaptığı ilk tersane Orhan Bey Döneminde, Karamürsel de yapılan tersanedir. Yıldırım Bayezid zamanında ise Gelibolu Tersanesi yapılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet zamanında, İstanbul’un Fethi için 400 parçalık donanma oluşturulmuştur.
II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında tersanecilik oldukça gelişmiş, Yavuz Haliç’e büyük bir tersane kurdurmuştur.
Kanuni Döneminde ise Türk denizciliği Barbaros Hayrettin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı ile en güçlü durumuna gelmiştir.
Donanma komutanına Kaptan-ı Derya, donanma askerine levent veya bahriyeli denilmiştir.
Barbaros Hayrettin Paşa (Hızır Reis) Salih Reis, Piri Reis, Şeydi Ali Reis, Murat Reis, Turgut Reis, Osmanlı’nın ünlü denizcileri ve Kaptan- ı Deryalarıdır.
XVII. yüzyılda tüm kurumlarda yaşanan gerileme Osmanlı donanmasında ve denizciliğinde de yaşanmıştır. Donanmanın başına ehil kişilerin getirilmeyişi nedeniyle Osmanlı donanması üstünlüğünü yitirmiş ve gerilemiştir.
Hukuk
Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında yazılı bir hukuk sistemi yoktur. Osmanlı Devletinde hukuk sisteminin temel ilk olarak Orhan Bey döneminde atılmış, devlet adli teşkilat yapılanmasını başlatmıştır. Orhan Bey Bursa’yı aldıktan sonra buraya ilk kadıyı atamıştır. Osmanlı Devletinin ilk atadığı kadı ise Davut’el Kayseri’dir Osmanlı Devletinde Hukuk birliği yoktur. Hukuk sistemi iki bölümden oluşmaktadır.
Şer-i hukuk: Kur’an ve hadislere göre düzenlenen hukuktur. Esasları Fıkıh kitaplarında toplanmıştır. XV. ve XVI. yüzyıllarda şer-i hukuk gelişmiştir.
Din alimlerinin başkanı olan Şeyhülislam’ın yargılama yetkisi yoktur. Şer-i hukuku “Ifta" (görüş bildirme” yetkisini kullanarak fetva verirdi.
Örf-i hukuk: Geleneklerden oluşan hukuktur. Kanunname-i Ali Osman ve Kanuni Sultan Süleyman kanunnamesi ilk yazılı örnekleridir.
Çeşitli anlaşmazlıklara çözüm olarak hazırlanan padişah fermanlarıdır. Şer-i hukuka ters düşmemesine özen gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti'nde Müslüman olmayanların davalarına cemaat mahkemelerinde bakılır, kendi hukuk kuralları uygulanırdı.
Osmanlı’da Örf-i hukuk ve Şer-i hukuk tek tip mahkemelerde uygulanıyordu. Mahkemelerde hakim olarak görev yapan Kadı, davaları Şer-i ve Örf-i hukuk kurallarına göre çözerlerdi. Davaları Şerii’ye siciline kaydederdi.
Kadılar şer-i hukuk konularında karar verdiklerinde Müftü'den fetva alırlardı.
Mahkemeler herkese açık yapılır, Kararlarda şüphesi olanlar üst mahkeme olan Divan-ı Hümayun’a müracaat ederlerdi.
Mahkemelerde Naib'ler kadılar adına çeşitli görevleri yürütürlerdi.
"Toprak Kadılığı" adıyla gezici kadılar bulunurdu. Toprak yönetimiyle ilgili davalara bakarlardı.
Hukuk işlerinin baş yöneticisi Kazasker’di. Kazaskerler kadıların tayin ve terfi işlerinden sorumluydu.
XIX.Yüzyıl ve Sonrası Hukuk Alanında Yapılan Çalışmalar
XIX. yüzyılda Avrupa hukuk kurallarından yararlanılarak yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bunlar:
II. Mahmut zamanında adalet işlerine bakmak üzere kurulan Davalar Nezareti 1870’te Nezaret- i Adliye adını almıştır.
Avrupa hukukunun incelenmesi için tecrübeli hukukçulardan oluşan Meclis-i Valay-ı Akam-ı Adliye kuruldu. 1840 Ceza kanunu, 1850 Ticari kanunu ve 1863 Deniz Ticareti kanunu çıkarıldı.
1874 Galatasaray Sultanisi'nde Hukuk Mektebi açıldı. (Tanzimat dönemi)
İstanbul mahkemeleri için Avukatlık Kanunu kabul edildi.
1876 ilk anayasa Kanun-i Esasi hazırlandı.
Şuray-ı Devlet (Danıştay) İslam hukukundan laik hukuk sistemine doğru önemli bir adımdır.
Mecelle İslâm hukukuna dayalı medeni kanundur. Türkiye Cumhuriyeti bu kanunu 1926’ya kadar kullanmıştır.
Osmanlı Toplum Yapısı
Fetihçi politikayla sınırları genişleyen Osmanlı Devleti birçok etnik ve dini unsuru içinde barındırıyordu.
Osmanlı Devleti’nde Türklerden başka Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Romenler, Sırplar, Slavlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Gürcüler ve Araplar bulunuyordu.
Toplum Müslüman, gayri Müslim diye dini esaslara göre ayrılmıştır.
Osmanlı Devlet düzeni Müslümanların hakimiyetine göre düzenlenmiştir.
Osmanlı Toplumu ise yönetenler ve yönetilenler diye ikiye ayrılmıştır.
Yöneten sınıf dışındaki köylüler, şehirliler, göçebeler, Müslümanlar gayri Müslimlerin tamamı yönetilenlerdir.
Reaya mesleklerine göre çiftçiler, esnaf ve göçebeler diye bölümlere ayrılır ve devlete belli oranda vergi öderdi.
Osmanlı Devleti’nin etnik ve dini çeşitliliği hukuk birliğinin oluşamamasında etkilidir. Hukuk birliğini sağlayamayan Osmanlı, Fransız İhtilalının milliyetçilik akımından olumsuz etkilenmiştir.
Osmanlı Ekonomisi
Osmanlı kültür ve medeniyeti içerisinde ekonominin elbette önemli bir yeri vardır. Tarım, ticaret gibi ekonomik sahalar ekonomiyi oluşturmaktaydı.
Osmanlı Devletinin maliyesinden sorumlu en yetkili devlet adamı defterdar'dır.
Osmanlı’da ilk bütçe I. Murat zamanında oluşturulmuş, İlk denk bütçe ise IV. Mehmet zamanında Tarhuncu Ahmet Paşa tarafından yapılmıştır.
Osmanlı Devletinin Başlıca Gelirleri
- Savaş ganimetleri,
- Gümrük vergileri,
- Bağlı beylik ve devletlerden alınan vergiler.
- Gelen hediyeler,
- Maden, tuzla, orman gelirleri.
- Halktan alınan vergiler,
Osmanlı Devleti'nin en önemli geliri savaş ganimetleriydi. XVII. yüzyıldan itibaren bu gelir azalmaya başlamıştır. Birçok devlete verilen kapitülasyonlar ve coğrafi keşiflerle ticaret yolları yön değiştirince gümrük vergileri düşmüştür.
kaynakça:webders.net
Post Comment
Hiç yorum yok